Her insan yetiştiği aileye, çevreye ve dünyaya göre şekillenir. Bizler yetiştiğimiz dönemin bir parçasıyız. Osmanlılar da öyle. Osmanlı medeniyetini yaşadığımız bu çağa göre yorumlamak cahilliktir.
Okullarda bize öğretilen bu yanlış medeniyeti doğru bir şekilde öğretmek dizilere nasip oldu ne yazık ki. Evet, tarihi dizilerin olması çok hoş fakat kendi tarihimizi dizilerden öğreniyorsak ve dizilerde gördüğümüz karakterlerin suretlerini türbelere dikiyorsak, bu işte bir tuhaflık olduğunu fark etmek zorundayız. Osmanlı devletinin kurucusunun Osman Bey olduğunu bilemeyen bir neslin yetişmiş olması bizim gibi şanlı bir milletin utanç kaynağıdır.
Amacımız burada tarih dersleri vermek değil elbette ki. Yanlış bilineni düzeltmeye çalışmak, eksikleri kapatmak niyetindeyiz.
Osmanlı padişahlarının yetiştiği ortam, mensup oldukları aile, gördükleri eğitim hatta evlilikleri ve çocukları bile devlet içindi. Hangi padişah çocukluğunu yaşayabildi? Çocukluğunu taht başında, üç kıta omzunda, seferlerde, sevdiklerinden uzak geçirmiş birçok padişah. Hiçbir zaman çocuk olamamışlar. Evlilikleri bile stratejik.
Devletin bekâsı için çocuklarını, kardeşlerini, fedâ etmişler bu insanlar. Yeri gelmiş devleti düşürmemek için düşmana esir düşmüş, yeri gelmiş milletimin askeri birbirine düşmesin diye tahttan çekilmişler. Canlarını, kanlarını feda etmişler.
Hanedan devlete aittir. Bir padişahın bütün erkek çocukları tahta geçme hakkına sahiptir. Bu bağlamda düşündüğümüzde, bir padişahın kaç şehzadesinin olduğunu, bu şehzadelerin tarih boyunca hangi devletlerin ellerine düştüklerini ve ne gibi amellerde kullanıldıklarını bilirsek olayları daha iyi anlamış oluruz.
1.Murat babasının vasiyetiyle başa geçmiş bir padişah. Kardeşleri İbrahim ve Halil’i kendisine isyan ettikleri gerekçesiyle öldürttü. Sonrasında Bizans desteği ile darbe planlayan oğlu Savcı Bey’i de öldürttü. Yıldırım Bayezid ise kardeşi Yakup Bey’i öldürttü.
Fetret dönemi de bilindiği üzere kardeş kavgalarıyla geçmiştir. 11 yıl süren zorlu bir süreçten sonra Mehmet Çelebi diğer kardeşlerini bertaraf ederek tahta geçti.
2.Murat döneminde de aynı şekilde taht kavgaları yaşanmıştır. Mehmet Çelebi’nin oğlu ‘’Küçük Mustafa’’ Anadolu beyliklerinin bir kısmından destek alarak kardeşi Murad’a isyan etti. Mücadeleyi kaybedip yakalandı ve boğularak öldürüldü.
(Türk töresine göre hanedan kanı kutsaldı, toprağa düşmesi uğursuzluk sayılıyordu. Bu sebeple kan akıtılmaz, boğdurularak öldürülürdü.)
Mehmet Çelebi Bizans ile bir anlaşma yapmak zorunda kalmıştı. Anlaşmaya göre kendisinden sonra tahta çıkan oğlu (2.Murat) dışında diğer iki oğlunu (Yusuf ve Mahmut) Bizans’a teslim etmek zorundaydı. Fakat 2.Murat tahta çıktığında bu anlaşmaya uymadı ve iki kardeşini Tokat’a hapsettirdi. Kendisine karşı kullanılmasınlar diye gözlerine mil çektirdi. Daha sonrasında bu yaptığına pişman olup kardeşlerini Bursa’ya getirtip gönüllerini almaya çalıştı.
Olaylar durulmadı ve Yıldırım’ın 11 yıl boyunca birbirleriyle taht mücadelesi veren oğullarının oğulları çeşitli bölgelere dağılıp taht için mücadeleye giriştiler.
Süleyman Çelebi’nin oğlu Şehzâde Orhan Bizans’ın eline düşmüştü ve onlar vasıtasıyla tahtı kendisinin hakkı olduğunu iddia ediyordu. 2.Murat bu sebep ile tahttan çekilmiş ve yerini oğlu 2.Mehmet’e (Fatih) bırakmıştı. Fatih Sultan Mehmet böyle bir durumda tahta çıkmıştı küçük yaşında.
Şehzâde Orhan ise İstanbul’un fethinde Bizans safında Osmanlı’ya karşı savaştı. Sonu ise keşiş kılığında surlardan kaçmaya çalışırken yakalanıp boğazı kesilerek oldu. Kesik başı Fatih’e gönderildi.
Fatih Sultan Mehmet bu acı tecrübenin ardından küçük kardeşi Ahmet’i boğdurttu ve bilinen kanunnamesini yaptı: ‘’ Ve her kimseye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizam-ı âlem içün katl itmek münâsibdir. Ekser ulemâ dahi tecviz etmişlerdir. Anınla âmil olalar.’’
Bu kanunnamede ‘’Ekser ulemâ dahi tecviz etmiştir’’ sözleri, dönemin şeyhülislamlarının da bu kararı destekledikleri anlamına gelmektedir. Padişah dahi olsa, şeyhülislamın onayının verilmediği –özellikle böyle bir konuda- bir kanun çıkarılamazdı.
Ve aynı şekilde ‘’nizam-ı âlem içün katl itmek münâsibdir’’ sözünden bu kanunun farz, vacip olmadığını, gerektiği zaman uygulanmasının münasip olduğu âşikardır. Ki Osmanlı tarihine baktığımızda öldürülmeyen şehzadelerde mevcuttur.
Türk tarihinde bu hadiseler bir ilk değildir. Tarih boyunca kurulmuş olan Türk devletlerinin yıkılmalarındaki büyük sebep taht kavgaları olmuştur.
İlber Ortaylı’nın şu sözleriyle konuyu bağlamak istiyorum: “Osmanlı tarih yazıcılığına musallat olan bazı ön yargıları değiştirmek zorundasınız. Kardeş katli hükümdarların keyfine ve karakterine bağlı bir olay değildir. Yapılması gereken bir müesesedir. Osmanlı hükümdarının kardeşi sizin kardeşiniz değildir. Kardeşinizle miras kavgasına tutuşmanız ayıp olabilir, kardeşinizi haksız yere dövmeniz gaddarlık olabilir ama Osmanlı hükümdarının kardeş sevgisi ve toleransının sınırlı olması gerekir. Çünkü memleketin veraset kurumları ve iktidar anlayışı bugünkü gibi oturmamıştır. Hatta Cengizhan’ın bile veraset anlayışında bizimkine göre çok yumuşak olduğu görülmektedir ama bu Osmanlı için mümkün olmayan bir şeydir.”
Böylece baştan beri süre gelen taht kavgaları bitmiş olmadı sadece bir hukuk üzerine oturtuldu. Osmanlı hanedanında Fatih’ten önceki ve sonraki şehzâde katli meselesi , hesaplaşma değil, devlet ve millet için kendi ailelerinden yaptıkları fedakârlıktır.
Yazar : Ebrar İnce
Sitemizin Sağ Alt Köşesinde Yer Alan Bildirim Tuşuna Basarak Yazılarımızı İlk Siz Görebilirsiniz !!!!
[…] Yazarımızın Diğer Yazıları : Osmanlı’da Harem Sistemi / ” Osmanlı’da Şehzade Katli Meselesi “ […]
Hakikati izhar eden, hak kelam konuşup batılı ayırt eden, İslamiyet’in yeni değil yeniden emrini kalemden fışkıran mürekkep ile duyuran muazzam bir yazı.