Hayat bir nefesten mi ibarettir sadece? Yoksa göz açıp kapatana kadar geçen zamandan mı?
Sanıyorum ki bunlar ve benzerleri insanların hayat için yapmış oldukları içi doldurulabilir tanımlardır. Fakat yaşadıklarımız ve yaşayacaklarımız. Onlar bu tanımları sürekli olarak değiştirirler.
“Hayat” Arapça bir kelimedir. Yaşamak demektir. Peki yaşamak nedir? Yaşamak canlı olmaktır, yeşermektir.
Bitkiler besin zincirinin ilk basamağını oluşturduğu için ilk onlardan başlayalım. Bitkilerin yeşermesi yani yaşaması için ihtiyacı olanlar su, hava, güneş, topraktır. Fotosentez de bu yaşama işini sürdürmek için sebeptir. Gelin bu fotosentez olayını bir inceleyelim.
Herkesin bildiği haliyle açıklamak gerekirse fotosentez, bitkilerin doğada var olan karbondioksiti ve suyu alıp besin ve oksijen açığa çıkarma olayına denir. Bunu yapraklarıyla yapar bitki. Yapraklarındaki damarlar köklerindeki suyu en üste kadar çıkartmakla, gözenekler de karbondioksiti almakla görevlidir. İçindeki “Klorofil” sayesinde de yeşil rengini alır. Böylece tüm canlılar için önem taşıyan hava, karbondioksit alınıp oksijen verilerek temizlenmiş olur. Bu fabrikada bizim için besin üretilmiş olur. Üstelik bu düzen hiç bozulmadan devam eder. Bitkiler yeşil rengiyle insanlığa huzur verirken, bir taraftan da bize yaşamak için en elzem maddeyi salgılarlar. Bu düzen ise hem bitkileri hem de diğer canlıları çok iyi tanıyan biri tarafından sağlanıyor olmalıdır. Hatta bu Zât öyle merhametli olmalıdır ki bitkileri de insanları da aynı anda düşünüyor.
Yaşamak bitkiler için böyleyken bizim için nasıldır? Bizi neler yaşatır?
Maddi olarak yaşatanlardan bahsetmeyelim de mânevi olarak yaşatanları konuşalım biraz.
“İnsanları canlandıran emel, öldüren yeistir.” Cümlesinden de yola çıkarak anlıyoruz ki her insanı ayakta tutan bir gaye, bir yaşama amacı vardır.
Bizler çocukluğumuzu geride bıraktıktan sonra bu gâyeyi bulma ve hayatı anlamlandırma çabasına gireriz. Bu büyüdüğümüzün ve kendi yolumuza gitmemizin vakti geldiğini gösterir. Artık oyuncaklar istemeyiz. Artık oyunun içindeyizdir.
Gâyemizi bulmak için kim olduğumuzu bilmemiz gerekir. Nereden geldiğimizi, nereye gideceğimizi. Kimimiz için bu soruların cevabını bulmak sancılı bir süreç olur. Birinci aşama olan “Ben kimim?” sorusuna Müslümanım diye cevap verebildiğimiz zaman aslolanı bulmuş ve taşlardan birini yerine koymuş oluruz. “Nereden geldim?” sorusunun cevabı da bellidir aslında: Allah’tan.
Neden geldim? O’nu tanımak ve O’na kulluk etmek için. Peki, O’nu tanımak nasıl olur?
Kendisini tanıttırmak için bize üç tane muarrif vermiştir:
-Kainat Kitabı,
-Hz. Muhammed (s .a .v),
-Kur’an- ı Kerim.
Bu yazıyı okuyan kardeşim, şimdi senin ödevin bu üç muarrifi araştırmak, okumak ve hakkıyla bilmek olsun. Selametle…
Yazar : Dilara Kök