Seneler önce bir akşam vakti denk geldiğim gözlerin hayatım boyunca aklımdan çıkmayacağını düşünmemiştim hiç. Bir çift gözün beni bu denli etkisi altına alacağını da…

       Sene 2018, Kudüs’ün eski şehrinin sokaklarında dolaşırken bir davet üzerine girdiğim evin en küçük oğlu, 6 yaşındaki Nasar o güne kadar kimsenin üzerimde bırakmadığı tesiri bıraktı. Her şeyden habersizdim o sokaklarda gezinirken. Bana Müslüman olmanın ne demek olduğunu hatırlatan, Müslüman olmakla birlikte aslında bir sorumluluk da yüklendiğimi aklımdan çıkarmamam gerektiğini öğreten bir çift göz…

       Aynı dili konuşmasa da iki kişi gözlerin nasıl birbiriyle anlaştığını gördüm. Yokluğun, zorluğun ve çaresizliğin karşısında imanın insana verdiği güçle ayakta dimdik durabilmeyi gördüm. Dünyanın dört bir yanında mazlumların var olduğunu, zalimlerin zulmü altında ezilenlerin yanında durma zorunluluğumu anımsadım o gün ben. Ben o bir çift siyah gözü bir an olsun unutmadım. O küçücük kalbiyle dünyayı kucaklayan Nasar olmak istedim. Ama zalimin karşısında korkusuzca durabilmek harcım değildi benim. Tüm ümmet arkasını dönmüşken Mescid-i Aksa’nın nöbetini tutmak, mübarek beldeye sahip çıkmak başarabildiğim bir iş değildi. Beni bağışla rabbim, ben onlar kadar cesur olamadım.

       Nasar’la hikayemiz evlerinin salonunda göz göze geldiğimizde başladı. Kalabalık bir ailenin en küçüğüydü. Namaz için Aksa’ya gittiğimde ablalarının elinden tutup  arkamdan geldi. Aksa’nın bahçesinde koştuk birlikte. Sonra elimi tuttu evine kadar eşlik ettim, o aklımdan çıkmayan bembeyaz duvarlı evine. Kapıya gelince duraksadı Nasar, elimi bırakıp gitmek istemedi evine. O zamanlar bilmediğim bir dilde beni de çağırdı, gözlerinden anladım. “Gitmem gerek Nasar kalamam ki burada” dediğimde hiç bilmediği bir dili anlamış gibi buruklaştı bakışları. Elimi tutup çekti içeri girmem için yeniden. Ne dediğini anlamıyordum ama gitme dediğini elimden tutup kapıyı kapatmaya çalışmasından anlıyor gözlerinin ta içindeki o acı bakışlarından hissediyordum. Ona vaktim olmadığını, gitmem gerektiğini anlatmaya çalıştım dakikalarca. Boynunu büktü mahzun mahzun baktı yüzüme. Gitmeden önce de sımsıkı sarıldı boynuma. Bugün bile kalbimde hissettiğim bir sızı bıraktı o sarılma. Henüz 1 saat önce yoldan çevirip evlerine davet ettikleri bir kimseydim onlar için ancak veda ederken sanki yılların dostunu uğurlar gibi acı içinde uğurladı Nasar beni. Ondan geriye bir fotoğraf kaldı elimde, o içime dokunan bakışlarıyla simsiyah gözlerinin fotoğrafı.

       Ve ben o gün Nasar’a bir söz verdim. Günün birinde dönüp geleceğim diye. Günün birinde Kudüs sokaklarını yeniden seni bulma umuduyla karışlayacağım Nasar. Bilmiyorum o gün ne zaman gelir, bilmiyorum yine senin top oynadığın sokaktan geçerken o beyaz duvarlı evini tanır mıyım ama biliyorum ki gözlerini görürsem seni tanırım. Çünkü o bakışları unutmam mümkün değil. Senin beni tanıyıp tanımayacağını bilmiyorum ama o günü sabırsızlıkla bekliyorum.

       Tüm bunları yeniden düşündüğümde öyle garip ki, kişinin içinde unutamadığı  ve büyüttüğü anının tek taraflı olması. Ben sana dair cümleler hasretler biriktirirken senin beni unutmuş olma ihtimalin geçiyor aklımdan ama olsun Nasar. Günün birinde geleceğim sokağına seni soracağım sokakta gördüğüm herkese. Seni bulma ve o bakışlarınla yeniden karşılaşma ümidiyle Mescidi Aksanın bahçesini karış karış gezeceğim. Çarşıda gördüğüm herkesi sana benzeteceğim belki. Bilmiyorum ben yeniden dönene kadar kaç yaşında olursun. Şimdi 10 yaşındasın. Lütfen ben gelene kadar büyü ama gözündeki o ışıltıyı kaybetme olur mu?

Uzaklarda seni çok özleyen ablan.

Hamdolsun İslam dininin sahibine, o ki bizi kardeş kıldı.


Yazar : Enise Özüdoğru

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen İsminizi Girin