Şiiri anlamak için mi yoksa hissetmek için mi okuruz? Şairin değil şiirden ne hissettiğimin tahlilini yapacağım. Yâni şair benim demek istediklerimi, hissettiğimi söylememiş olabilir. Farz edelim ki şair şiiri vefat eden annesi için yazmış olsun. Bunu bilmek bize bir hudut çizer ve o şiiri okurken annemizi düşünürüz. Ama bilmesek sevdiğimiz bir insanı ya da başka bir şeyi düşünürüz. Ben demiyorum ki “Hiçbir şiirin hikayesini bilmeyin” bazı şiirler vardır, hikayesiyle anlamlanır. Şiir yazıldıktan sonra şairin malı mıdır? Bu apayrı bir konu bunu burada onu konuşmayacağım.
Abdülhak Hamit Tarhan bilinen kaynaklarda dört kere evlilik yapmıştır. Tahlilini yapacağımız bu şiir, ilk eşi Fatıma Hanım’ın ölümünden duyduğu hüzünle yazılmıştır. Bir kaynakta ise eşi ölmeden önce yazdığı söyleniyor ama bu rivayet biraz akıldışı. Kim biri vefat etmeden onun hüznüyle şiir yazar ki, yazmaya kalksa bu kadar hissede hissede yazabilir mi? Şair daha sonra bir rivayetle Fatıma hanımın cenazesinde tanıştığı “Bayan Nelly” adlı İngiliz hanımla evlenir, o sıralarda Londra Elçiliği Müsteşarı olarak Londra’ya gider. Ama eşinin rahatsızlığı üzerine İstanbul’a dönmek zorunda kalır. Bayan Nelly veremdir. Ve şair o dönemlerde başka kadınlarla olmaktan kendini alamaz. Eşi daha vefat etmeden, Florence Ashly isminde bir hanım ile yaşamaya başlar. İlerleyen zamanlarda eşi vefat eder.(Hatta Bayan Nelly için “medfen” isminde “makber”e benzer bir eser kaleme almaya çalışmış lakin başaramamış.) Ve ailesinin isteği üzerine Cemile Hanımla evlenir. Toplam yirmi gün sürer bu evliliği. Daha sonra Brüksel’e döner. -60 yaşındayken- 1912’de ağabeyi Nasuhi Bey’in ölümünün ardından Abdülhak Hamid’in işine son verilir. Şair, aynı yıl 18 yaşındaki Belçikalı Bayan Lüsyen (Lucienne) ile dördüncü evliliğini yapar ve onunla İstanbul’a döner.
Abdülhak Hamid’in Makber adlı eseri “Mukaddime” den sonra başlar. Mukaddime Abdülhak Hamid’in şiir anlayışını da yansıtması bakımından bir belge niteliği taşır.
“En güzel, en büyük, en doğru şiir, hakîkat-ı müdhîşenin (ürpertici gerçek) tazyiki (basıncı) altında hiçbir şey söylememektir. Makber ise hitabet ediyor. İnsan, bazı kere, hatırına gelen bir hayali tanıyamaz, o kadar güzeldir. Zihninde uçan bir fikre yetişemez, o kadar yüksektir. Kalbinde doğan bir hissi bulamaz, o kadar derindir. Bu acz ile bir feryad koparır, yahud pek karanlık bir şey söyler, yahud hiçbir şey söyleyemez de kalemini ayağının altına alıp ezer. Bunlar şiirdir.”
Makber aslında 295 bent, 2360 mısra olarak devam eder. Ama bu kadar benti tahlil edemeyeciğimiz için yalnızca ilk beş bentini tahlil etmeye çalışacağız.
Öncelikle şiir bir ağıt değildir, şair eşi öldüğü için yakınıyor evet ama bir taraftan ölümün karşında insanın acziyeti, ölümü kabul etmeyişi ve acı feryadları hissettirir bu şiirinde.
1
Eyvâh!.. ne yer ne yâr kaldı,
Gönlüm dolu âh ü zâr kaldı.
Şimdi buradaydı gitti elden,
Gitti ebede, gelip ezelden.
Ben gittim, o hâk-sâr kaldı,
Bir gûşede târ-mâr kaldı;
Bâkî o enîs-i dilden, eyvâh!..
Beyrut’da bir mezâr kaldı.
Eyvah… ne yer ne de sevgili kaldı. Gönlüm acı ve ağlamayla kaldı. Şimdi buradaydı başlangıcı olmayan geçmişten, sonsuzluğa gitti. Ezelden ebede gitmek anlam olarak da ruhun ölümsüzlüğüne işaret etmektedir. Ruh başka bir âleme göç ederken beden dünyada kalmaktadır. Bakara suresi 156.ayette “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz, derler.” buyrulur. Allahın ezel ve ebed sıfatları vardır. Şair burada -tevriye yaparak-” Allah’tan geldi, Allah’a gitti”manasını da kullanmış olabilir. Ben dünyaya döndüm, o ise toprakta kaldı,bir köşede darmadağın kaldı. Eyvah o gönül dostundan Beyburt’da bir mezar kaldı. Eşi, İstanbul’a dönerken Beyburt’da vefat etmiş. Şair eşini orada toprağa verdikten sonra İstanbul’a döner.
2
Nerde arayım o dil-rübâyı?..
Kimden sorayım o bî-nevâyı?..
Bildir bana nerde, nerde yâ Rab?..
Kim atdı beni bu derde yâ Rab?..
Derler ki: “Unut o âşinâyı,
Gitti, tutarak reh-i bekâyı”
Sığsın mı hayâle bu hakîkat?..
Görsün mü gözüm bu mâcerâyı?..
Nerede arayım o gönül çalanı? Kimden sorayım o çaresizi? Ya Rab bana bildir o nerede? Ya Rab kim attı beni bu derde? Derler ki: Unut o tanıdığı, o sonsuzluk yolunu tutup gitti. Sığsın mı bu hayale bu gerçek? Görsün mü gözüm bu macerayı? Şair bu bentte Tecahül-i arif yani bilip bilmemezlikten gelme sanatını kullanmış. Bir üst bentte sordukları soruların cevapları vardı. Bu, şairin ne kadar ızdıraplı, kafası karışık olduğunun, ölümü kabul etmemeyişinin göstergesi…
3
Sür’atle nasıl değişti hâlim?..
Almaz bunu havsalam, hayâlim.
Bir şey görürüm, mezâra benzer,
Baktıkça alır, o yâra benzer.
Şeklerle güzâr eder leyâlim,
Artar yine mâtemim, melâlim.
Bir sadme-i inkılâbdır bu,
Bilmem ki yakın mıdır zevâlim?..
Nasıl süratle değişti halim? Kavrayamaz bunu ne aklım ne hayalim. Bir şey görürüm mezara benzer. Baktıkça alır, o sevgiliye benzer. Gecelerim şüpheler içinde geçer, Artar yine yasım, üzüntüm. Bu insanı alt üst eden bir darbedir, Bilmem ki yakın mıdır sonum? Ahirete inancı olamayan bir insan için ölüm yok olmaktır ve insan en çok bundan korkar. Şair bu bentte bazı şeyleri farkına varıyor. Şairin mezara baktıkça sevgiliyi görmesi ona olan hasretinden kaynaklanmaktadır. Bu duygu insanı sarsan ve alt üst eden bir darbedir. Şairin acısı o kadar derindir ki, ölümü düşünmeye başlar.
4
Çık Fâtıma lahddan kıyâm et,
Yâdımdaki hâline devâm et,
Ketmetme bu râzı, söyle bir söz…
Ben isterim âh, öyle bir söz…
Güller gibi meyl-i ibtisâm et,
Dağ-ı dile çâre bul, merâm et;
Bir tatlı bakışla, bir gülüşle
Eyyâm-ı hayâtımı tamâm et.
Çık Fatma mezarından doğrul, Anılarımdaki haline devam et. Bu sırrı (ölüm) saklama söyle bir söz. Ben isterim ah, öyle bir söz. Güller gibi gülümsemeye devam et, gönül yarasına bir çare bulmayı iste; Bir tatlı bakışla, bir gülüşle ömrümün kalan günlerini tamam et. Şair yarımdır. Canından bir parça eksilmiştir eşinin ölümüyle. İçindeki acının dinmesi ve dimağındaki soruların cevaplanması için mezardaki sevgilisine seslenir. Eşinin geri gelmesini, kendisine gülümsemesini ve geçmişte yaşadıkları güzel günlere geri dönmek istiyor. Ama şair bunun imkansız olduğunu biliyor. Bu yüzden hiç olmazsa o güzel anılarla, hayaliyle yaşamak istiyor. İnsan bazen bir hayale bile muhtaç…
5
Yâ Rab bana bir melek ıyân et,
Bir de beni öyle imtihân et:
Doğsun göreyim o mâh yerden,
Nûrun çıka ey İlâh yerden,
Maksûd-ı hayâtı dermiyân et,
Ferdâ-yı beşer nedir, beyân et!
Ya fikrimi rûhuna kıl îsâl,
Ya rûhumu hâkine revân et.
Ya Rab! Bana bir melek göster, beni bir kere de böyle imtihan et. Doğsun göreyim o ay (sevgili) yerden, nurun (kutsal ışık) çıksın ey İlâh yerden. Yaşamın amacını ortaya çıkar, İnsanlığın geleceği nedir? İzah et. Ya fikrimi (onun) ruhuna ulaştır, ya ruhumu (onun) toprağına yolla. Şairin kafası çok karışıyor. Bazı şeyleri anlayamıyor ve sorularına cevap istiyor. İnsan ölecekse neden doğar? Öldükten sonra bizi bekleyen nedir? İnsan aklı ölümün sırrını neden çözemiyor? Şair, tüm bu sorulara cevap bulamadığı için Rabbine “ya fikrimi onun ruhuna ulaştır ya da ruhumu onun yanına yolla” diyerek bu derin acının bitmesi için dua ediyor.
Sen ölümle tanıştın mı kâri?
Yazar : Âtıfetkâr Hanım
Sitemizin Sağ Alt Köşesinde Yer Alan Bildirim Tuşuna Basarak Yazılarımızı İlk Siz Görebilirsiniz !!!!