ال تحزن إناهلل ماأن!
Dünya sineması yine gösteride. Diplomatlar, siyasiler, insan hakları savunucuları, hayvan hakları
savunucuları, UNICEF, bilmem ne dernekleri ve savunucuları yine bildiğimiz gibi en ön safta.
Müzisyenler yerini almış ölüm ve insanlık(!) şarkıları seslendiriyor gösterinin açılışı şerefine -Oysa
şehadetin ezgisini daha duymadılar- Seyircileri onore eden bestelerden sonra koca bir alkış tufanının
ardından fosfor ışıkları aydınlatıyor sahneyi veeee
Boommm!!!
“Artık bomba sesleri vicdanların sesinden daha gür.’’
Gösteri başlıyor!
Önden bir toz bulutu yükseliyor metrelerce. Derin bir cızırtı ve feryatlar, acı çığlıklar, kan ve gözyaşı.

E tabi bütün bu sesler vicdanların desibelinin altında olduğundan merak etmeyin, bu acıyı duymuyorlar
bile.
Derin bir sessizlik…
Dünya keyifle isimleri dahi konulmamış çocukların kanından bir yudum alırken gösteri tüm heyecanı
ile sürüyor. Her yerden bombalar düşüyor, evler yıkılıyor, hastaneler yok ediliyor. Bir şehir
süpürülüyor halının altına kimse görmeden. Dünya arkasını dönüp insan haklarını ararken oluyor tüm
bu olanlar. Nereye koymuştu dünya bunu, oysa evvelden yayınlanmıştı, bir sürü anlaşmalar
yapılmıştı. Hatta dur, şurada çocuk hakları da olacaktı. Ha bir de hayvan hakları tabii. Aaaa, dur geçen
gün evren, çevre haklarını unutma diyordu. Hah işte burada. Haklar burada, insanlık nerede? Yüzünü
dönüp gerçekleri bir bir gördüğünde üç maymunu oynuyordu ya insanlık. İnsan olmak, insan kalmak
bütün hakları sunuyordu oysa.
Çaresiz doktorlar, çocuğunun parçalanan kollarını ve bacaklarını poşete koyan babalar. Bir annenin
elinde çocuğundan geriye kalan kafatası parçası, yerde yatan binlerce ölüler. Aç ve susuz… Günler
süren direniş. Karanlığı aydınlatan yüzlerce kefenlenmiş insanlar sığamıyor dev ekranlara. Bakamıyor
bu aydınlığa, gözleri kamaşıyor en ön saflarda oturanlardan birinin.
Ve tüm salon kınıyor ‘’cık, cık, cık, cık!’’
Eğer sarı saçlı mavi gözlü olsalardı, tüm dünya kahramanlığa soyunup çoktan bitirmişti bu gösteriyi.
Oyuncular beyaz tenli ve biraz daha dramatik olsalardı belki dünya kalkacaktı ayağa. Beyaz tenli ve
mavi gözlü değillerdi ama şehadetin rengini taşıyorlardı, kardan aydınlık şehadetin rengini.
Sona yaklaşırken ve nihayet! İşte geldi. Kassam Tugayları!
Korkmaz, cesur, sarsılmaz imanı ile sahnedeler. Dünyanın vicdanını omuzlayanlar, Müslüman
aleminin(!) onurunu, şerefini koruyanlar, yetimlerin kahramanı yetim yiğitler. Bu gösterinin
kahramanı onlar. Bu gösterinin adını değiştirecek olanlar da onlar. Dünyayı koltuğundan edecekler
olanlar yine onlar. Gönüllerinde iman, dillerinde ’’ Hasbunallahü ve Ni’me’l vekil!’’ nidaları ile koşan
koşan ve Allah’ın zafere ulaştıracağı aslanları! Kuru topraklardan çiçekler yetiştirecek, limon kokulu
masallarla nice yetime babalık edecek olanlar. Kassam Tugayları!
Rahat uyu dünya, bu gösterinin devamı Ruz-ı Mahşerde.
Merakla izlenen bu gösterinin adı ise şehit olan çocuklarının kollarına çoktan yazmıştı bile babaları:
ال تحزن إناهلل ماأن !
Üzülme, Allah bizimle!


Yazar : Tuğba Şimşek

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen İsminizi Girin