Uhud eski adıyla Ayneyn dağının üzerinde bakıyorum Medineye. Uhud dağı, Rasule aşık olan dağ. Uhud dağı ile Medine arasında sadece beş kilometre var. Uhud tektir,Uhud aşktır… Rasûl(ص) “Bekleyin!” emri verdiği halde, savaşı kazandık zanneden sahabelerin okçular tepesini terk edişi, bugünün müslümanların halini hatırlattı.(!)
Âh güzel yüzlü Umeyr’im; zengin bir aile çocuğu, gününü gün edip yaşayabilecekken elinin tersiyle itip, kendini Allah yolunda Peygamber aşkıyla feda eden on sekiz yaşındaki genç… Âh aslan yürekli Hamza’m… Âh Talha b. Ubeybullah, cennet size vacib oldu bu dağın üstünde. Daha nice şehitler verdik burada. Hepsinin ruhuna bir fatiha okuyup, Uhuda son bir defa “Seni seviyorum uhud” diye fısıldadım. Ve yolculuğumuza devam ettik. Ben bu yolculuklar sırasında çok şey düşündüm. Medine sokaklarında Peygamber Efendimizin(ص) ayak izleri vardı. Bin dört yüz yıl önce bu sokaklarda İslam için türlü mücadeleler verildi. Şu an müreffehen İslamı yaşıyorsak, buradaki mücadelenin neticesindedir. Peki “Ben ne yaptım?” diye düşünmeden edemedim. Bârika-i islâmiyet elbet bir gün aktâr-ı âleme peyda olacaktır.
Mescidiseba yani yedi mescidlere geldik. Peygamber Efendimizin(ص) hendek savaşı sırasında, savaşı idare ettiği mevkideki Fetih Mescidini ziyaret ettik ve birbirine yakın olan diğer mescidleride gezdik.(Bir ek bilgi olarak şunu verebilirim, Fetih mescidinin olduğu yere konulan türk çadırı (oba) daha sonraları da Hz. Âişe annemizin itikaf yaptığı yerlerdendir.) Daha sonra Kıbleteyn Mescidini ziyaret ettik. Ve Mescidinebevi’ye döndük. Medinede son gecemiz. Kalbim buruk, gözlerim buğulu… Yatsı namazını eda ettikten hemen sonra Yeşil Kubbeye hasretle baktım. İnanın bana kalbimi orada bıraktım, ruhumu orada bıraktım, ben o hicranı nasıl anlatayım size, bir yavrunun annesinden ayrılması gibi, öyle zor… O gece nasıl uyudum hatırlamıyorum. Sabah kalktığımızda hepimizin gözleri yaşlı, hepimizin kalbinde iki zıt duygu, hicran ve vuslat… Otelde ihramlarımızı giydik, Artık o vakit geldi, son kez Rasule(ص) selam vermek için Mescidi nebeviye gittik. O an ki duygularımı nasıl anlatacağım bilemiyorum. Tarifi yok, susmak kafidir…
Otobüse bindik. Mikat mevkiine zülhuleyfe’ye yola çıktık. Zülhuleyfe Mescidin de ihram namazını kılıp, ihrama girdik. Umre için niyet ettik ve Mekkeye yolculuk başladı. Dillerimizde salavatlarla, telbiyelerle nurlu şehirden, kerim şehre yolculuğumuz başladı. Rasûlün(ص) misafirliğinden, Allahın misafirliğine… Mekkeye adım adım yaklaşıyorduk, kalbimin atışları her saniye hızlanıyordu. Ve Kerim şehre vardık, otele yerleştik. Hemen Mescidi Harama yola çıktık, yolda kafile başkanı bize hangi otobüsle gidip geleceğimizi vs. gerekli şeyleri söyledi. Peygamberimizin doğduğu evin olduğu yere geldik. Kalbim yerinden çıkacaktı sanki… O an gözlerimizin Kabeden başkasına bakması harammışcasına, kafamızı kaldırmadan yürümeye başladık. Etrafımızdaki kalabalığı hissedebiliyordum, yürüdük, yürüdük… Kafile başkanı artık açabilirsiniz gözlerinizi dedi. Ve o an… Kafamı kaldırdım ve gözlerimi açtım. Aman Ya Rabbim… Bu haşmetle, bu latiflik,bu kesrette, bu vahdet. İşte o an anladım kesrette vahdettin olduğunu. Ettiğim ilk duam “Hafız olmak istiyorum” demiştim, hala nasip olmadı: ) Metafın kalabalığı o kadar çoşturmuştu ki beni;bir taraftan Endonezyalılar uyumlu halde bağıra bağıra tavaf ediyorlar, bir taraftan Pakistanlılar, diğer taraftan Sudanlılar… Herkes beyazlar içerisinde;kimin zengin kimin fakir, kimin alim kimin ummi, kimin üstün kimin ne olduğu belli değil. “Üstünlük yalnızca takvadadır.” hadisini iliklerime kadar hissettim. Hacerülesvedin olduğu çizgiye geldik. Ellerimizi kaldırıp ilk selamımızı verdik. Gözyaşları içerisinde, bol bol dua ederek, gözlerimizi Kabeden ayırmadan tavafımızı yaptık. Her bir şavtta ayrı dualar ettik. Tavafımız bitti, iki rekat namaz kılıp, Sefa Tepesine yol aldık. O an Hacer annemiz gibi olmaya niyet ettim. Sa’y’ımızı da bitirdik. Saçımızdan bir tutam keserek ihram’dan çıktık. Sonraki günlerde bol ibadetli, bol namazlı günler geçirdik. Sanki insan burada doğmuş gibi yabancılık çekmiyor ,dünya telaşı yok abdest al ,namaz kıl ,kuran oku koşarak kabeye git. Namazdan biraz önce yollar insan seli, herkes aynı yöne koşar adım ilerliyor. Meselenin sadece kabeye gitmek olmadığını Türkiye’ye gelince anladım. Kabe beytullah’tır, gönül kabedir. Ben umreden sonra “Bir gönle girmek, kabeye gitmekten daha zor” olduğunu anladım.
Yûnus’um ne der;
Yûnus miskin kalmaz câna verir cânını kurbâna
Gelsen sığınsan Sübhan’a doğru yola gitsen gönül
Yazar : Âtıfetkâr Hanım