Kasım ayının serin bir akşamında, babamın aylık olarak getirdiği dergileri okurken bir turizm şirketinin reklamıyla göz göze geldik. Önce okuduklarımdan bir şey anlamadım. Otel oda sayıları ve fiyatları yazıyordu. Afişi incelerken içimden şu geçti, “Rabbim beni evine mi çağırıyor?” Koşa koşa babamın yanına gittim. Nefes nefese elimdeki dergiyi gösterdim, bir şeyler diyorum ama heyecandan ne dediğimi bilmiyorum. Babam içimdeki heyecanı anladı ki ,”gel internet’ten araştıralım, daha uygun yerler vardır.” dedi. O gün gece on bire kadar araştırdık. En son otelleri Haremeyn’e daha yakın olan turizm şirketi bulduk. Saatin geç olmasına aldanmadan hemen şirketi telefonla aradık. Babam ile konuştular, aralarında muhabbet oluştu. Bizi İstanbul Fatih’teki ofislerine çağırdılar. Birkaç gün sonra ofislerine girdik, konuştuk anlaştık. O an ki heyecanımı buraya nasıl aktarabilirim bilmiyorum. Yıllar sonra kavuşamadığı dostuna kavuşacakmışçasına…
Hazırlıklara başladık. İhramlar, tavaf patikleri, tavaf tesbihleri, pasaportlar vs. vs. Dualar istendi Peygamber Efendimiz’e (ص) hatim toplandı, helallik alındı. Ve vuslat günü geldi. Herkesin duyguları doruklardaydı. İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanına vardık. Kafilemizi bulduk,zorlu bir inceleme ve geçişlerden sonra uçağa bindik. Ben uçağa bindiğimde nereye gittiğimi biliyordum ama kitaplardan.. Peygamber Efendimizin (ص) ayak bastığı topraklarda yürüyüp, ibadet edeceğim. Nâbî üstadımın…
Sakın terk-i edepten, kûy-i mahbûb-ı Hüdâdır bu!
Nazargah-i ilahîdir, Makam-ı Mustafadır bu.
Dediği o beldelere gidiyordum. Dört saatlik yolculuktan sonra o nurlu şehre vardık. Uçaktan inip Mübarek beldeye ayak bastığımız anda bir rüzgar okşadı yüzümüzü hoş geldiniz dercesine. Otele vardık, eşyalarımızı yerleştirdik, odamızın penceresinden dışarı baktım. Karşımda Rasulullah’ın (ص) Yeşil Kubbesi vardı. Gözlerim doldu, Ben geldim Efendim dedim sesli bir şekilde. Otelden çıkıp, Medine sokaklarından Mescid-i Nebevi’ye yürümeye başladık. Benim başım yerde, attığım her adımda salat ü selam getiriyorum. Ve o an… Derin bir nefes alarak Mescid-i Nebevi’ye adım attım,kafamı kaldırdım. Yeşil kubbeye hasretle baktım. Salavat getirerek etrafı incelemeye başladım, namaz kılan insanlar, Kuran okuyan gençler, coşkuyla oyun oynayan çocuklar… Camiilerimizde çocuklarımızın sesleri yok fakat Medine’de çocuklar cıvıl cıvıl koşturuyorlar. Namaz vakitlerinde sessizlik hâkim oluyor ve namaz kılıyorlar. Kafile başkanı duyuru yaptı. “Yarın sabah namazında erkekler ayrı, kadınlar ayrı Ravza-i Mutahhara’ya Efendimizi (ص) selamlamaya gideceğiz. “Herkes otelde odalarına çekildi ve yarını dört gözle bekledi. Medine’nin bedîi sabah ezanıyla gözlerimizi açtık. Hocamızın eşliğinde yola çıktık. Kafileyle beraber salavat getire getire giriş yaparken kapıda bayan görevliler çanta kontrolü yapıyorlar. Ah bir de ne olsun. Çantamda fotoğraf makinesini unutmuşum, beni içeri almadılar. Ben neye uğradığımı şaşırdım,hayallerim suya düşmüştü. Ağlamaya başladım,herkes başıma toplandı. Annem yanıma geldi. Beraber babamı aradık, babam da yakınlardaymış,hemen gelip fotoğraf makinesini aldı. Biz de hemen içeriye girdik. İki rekat namaz kıldık, Kafileye katıldık. Sıramızın gelmesini bekledik. İnsanın bu bekleyişteki heyecanını anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalıyor. Yüz dil bilsemde o bekleyişi betimleyemem, Peygamber efendimiz’i (ص) iliklerime kadar hissettiğim o anlar… Büyük bir kalabalığın içinden, bir bayan bize yardımcı oldu. Ve cennet bahçesinde iki rekatlık namaz kıldık. O izdihamın içinden meşakkatli bir şekilde çıktıktan sonra, son bir kez arkamı dönüp baktım. Sonra göz yaşları içinde şu duayı ettim.. “Özür dilerim ya Rasulullah! Hayatımı senin sünnetine uygun teşekkül edemedim.. Özür dilerim ya Rasulullah! Bu dünya hüznü arkadaşın yaptı ben güldüm affet ya Rasulullah! Habibim, sen bize kardeşim diyorsun, biz sana layık kardeş miyiz? Ya Rab! Sana layık kul, Habibine layık ümmet olmayı bizlere nasip eyle. ”
“Uzaktık, toprağını öpmek için efendim, kendim gelemez, vekil ruhumu gönderirdim.
Şimdi seni ziyaret nimeti oldu nasib, Ver mübarek elini, dudağım öpsün Habib!”
-Rufai Tarikatinin kurucusu Seyyid Ahmed Rufâi Hazretleri
Yazar : Âtıfetkâr Hanım
Sitemizin Sağ Alt Köşesinde Yer Alan Bildirim Tuşuna Basarak Yazılarımızı İlk Siz Görebilirsiniz !!!!