Görüyoruz ki bizim ülkemizde vatan haini de çoktur kahraman da çoktur. Diğer ülkelere bakıldığında bu konuda 1. sırada bizim ülkemiz geliyor diyebiliriz. Bu vatanın asıl kahramanları gayesi Emri bi’l-maruf nehyi ani’l-münker (iyiliği emredip, kötülükten men eden) olan, her zaman mazlumun yanında olup zalimin karşısında dimdik duranlardır. Asıl hainler ise vatanını bir kuruşa satan, içinde Allah korkusu dahi olmayanlardır. Peki bizim ülkemizde hainler neden çoktur? Ne yazık ki bizim insanlarımız araştırmaya üşeniyor veyahut da kulaktan doğma bilgilere inanıyor onların doğruluğunu bile araştırmıyorlar. O yüzden de vatana ömrünü vermiş yiğitleri yalan bilgilerle çabucak hain ilan edebiliyorlar. Ben bu duruma çok üzülüyorum ve insanların araştırmadan nasıl kişileri vatan haini ilan ettiklerini anlayamıyorum. Rabbimiz Kuran’ı Kerimde Ahzab suresinin 58. ayetinde şunu söylemektedir “Müminlere yapmadıkları bir işten dolayı iftira atanlar şüphesiz apaçık bir günah yüklenmiş olurlar.” ben rabbimden korkarım ve kimseye iftira atamam ve araştırmadan da kimseye vatan haini diyemem. Görüyoruz ki Osmanlı’nın son padişahı ve 115. İslam halifesi Sultan Vahdettin Han bir çok kesim tarafından vatan haini ilan edilmiştir. Bir Osmanlı torunu olarak bu olay beni çok üzüyor çünkü bunları araştırmadan söylüyorlar. Gelin hep beraber bakalım Sultan Vahdettin Han vatan haini mi yoksa gerçek bir kahraman mı ?Sultan Vahdettin ve kurmayları Anadolu’ya kimin gönderileceğini tartışıyorlardır. Sıra Mustafa Kemal’e gelir, oradakiler padişaha Mustafa Kemal’in Cumhuriyetçi olduğunu ve hanedanı devre dışı bırakabileceğini hatırlatır. Sultan Vahdeddin döner ve tarihin kulağına küpe olacak şu sözleri söyler: ‘Önemli olan hanedan değil devlet ve vatandır evladım.’ ardından Mustafa Kemal’i Samsun’a göndermeye karar verir. Sultan Vahdettin Mustafa Kemal’i Samsun’a göndermeden son kez Yıldız Sarayına davet eder. Mustafa Kemal olanları şöyle anlatıyor; “Yıldız Sarayı’nın ufak bir salonunda Vahdettin’le adeta diz dize denecek kadar yakın oturduk. Sağında, dirseğini dayamış olduğu bir masa ve üstünde bir kitap vardı. Salonun Boğaziçi’ne doğru açılan penceresinden gördüğümüz manzara şu. Birbirine paralel hatlar üzerine düşman zırhlıları! Bordalarındaki toplar sanki Yıldız Sarayına doğrulmuş! Manzarayı görmek için oturduğumuz yerlerden başlarımızı sağa sola çevirmek kafi idi. Vahdettin hiç unutmayacağım şu sözlerle konuşmaya başladı: ‘Paşa paşa, şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin, bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir (elini demin bahsettiğim kitabın üstüne bastı ve ilave etti:) tarihe geçmiştir.’ O zaman bunun bir tarih kitabı olduğunu anladım. Dikkatle ve sükunla dinliyordum: ‘Bunları unutun, dedi, asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa paşa, devleti kurtarabilirsin!’ ardından bende şunları söyledim ‘Merak buyurmayın efendimiz, nokta-i nazar-ı şahanenizi anladım İrade-i seniyeniz olursa hemen hareket edeceğim ve bana emir buyurduklarınızı bir an unutmayacağım.’ ‘Muvaffak ol!’ hitab-ı şahanesine mazhar olduktan sonra, huzurundan çıktım.” Burada anlatılanlardan görüyoruz ki Sultan Vahdettin Mustafa Kemal’i kendi emriyle Samsun’a yollamıştır. Ama bize ne yazık ki ilkokuldan beri Mustafa Kemal gizlice vapura atladı öyle Samsun’a gitti diye yalan yanlış öğrettiler. Lütfi Simavi 1936 yılında Mustafa Kemal ölmemişken Türk Tarih Kurumundan çıkardığı ‘Osmanlı Sarayında Gördüklerim’ adlı kitabında aynen şunlar geçmektedir: Takvimler 16 Mayıs 1919’u göstermekteydi günlerden cumaydı. Sultan Vahdettin her zaman olduğu Gibi Yıldız Hamidiye Camiisine cuma namazı kılmaya gitmişti. Cumadan sonra saraya geldi. Sarayın kapısında baş katip Ali Fuat Türkgeldi ile beraber bekliyordum. Sultan Vahdettin o ana kadar hiç görmediğim bir şekilde gülümseyen bir eda ile saraya girdi. Ben sordum ‘sultanım hayır olsun inşallah çok mutlu görünüyorsunuz ne oldu?’ cevaben şunu söyledi Sultan Vahdettin Han ‘Bugüne kadar veziri gönderdim, kaleyi gönderdim, fili gönderdim, bugünde şahı gönderdim artık oyun başlayabilir.’ bu bilgiden de görüyoruz ki Sultan Vahdettin Han Mustafa Kemal’i Samsun’a bir direnişi başlatmak için göndermişti ve Mustafa Kemal’e güveni tamdı. Ama tarihi okumayıp kulaktan doğma bilgilere inanan bir kesim bunu böyle bilmemektedir.
Mustafa Kemal Samsun’a çıkarken 2 görevi vardı bunlardan biri işgalleri desteklemek ve orada çıkan olayları yatıştırıp silahları işgalcilere teslim etmek, bu kağıt üzerinde olan ve samsuna çıkması için 22 yaşındaki istihbarat subayı yüzbaşı John Godolphin Bennet’in Mustafa Kemal’in pasaportuna vizeyi basması için gerekiyordu. Mustafa Kemal’in bir başka görevi ise Sultan Vahdettin tarafından emredilen, yüreğinde ve aklında olan vatan, millet ve hürriyet göreviydi. Mustafa Kemal Samsun’a çıktıktan sonra ilerleyen günlerde Havzaya oradan Amasya’ya gitti ve kağıt üzerinde olan görevlerden hiç birini yapmayarak vatan, millet, hürriyet diyerek işgallere karşı geldi. Bu olaylar üzerine İngilizler Mustafa Kemal’i İstanbul’a geri çağırdılar. Bunun üzerine Mustafa kemal Sultan Vahdettin’e ‘Sultanım, ben buraya seninle anlaşarak geldim ama şimdi senin Sadrazamın Damat Ferit Paşa ve İngilizler beni İstanbul’a çağırıyor, geleyim mi?’ Sultan Vahdettin ise ‘Sakın gelme buraya gelirsen sana iyi muamele etmezler sen yolundan şaşma konuştuğumuz gibi devam et.’ diyor. Bu olayların hemen ardından Mustafa Kemal için bir idam fermanı yayınlanıyor ve fermanın altında da Sultan Vahdettin’in imzası bulunuyor. Şimdi burada uyuşmayan bir şeyler var hem Sultan Vahdettin Mustafa Kemal’e sakın İstanbul’a dönme yoluna devam et diyor hem de Mustafa Kemal’in idam fermanına imzasını atıyor. Tarih 27 Nisan 1920 TBMM’nin açılmasından 4 gün sonra Maraşel Fevzi Çakmak Genelkurmay sıfatıyla İstanbul’dan Ankara’ya geliyor. İstasyonda Mustafa Kemal ve Mebusan arkadaşları Fevzi Çakmağı karşılıyor ve meclise geçiyorlar. Ardından da genel kurula geçiyorlar ve Fevzi Çakmağa ‘paşam kürsüye çıkın ve genel durumu bize açıklayın’ diyorlar. Fevzi Çakmak şu sözleri söylüyor ‘ Size Sultanımız Mehmet Vahdettin Han Hazretlerinin selamını getirdim. Biz işgal bölgesindeydik. Sultanımız tuvalete bile Fransız ve İngiliz askerlerinin gözetiminde gidiyor ve geliyordu. Orada bu vatan için yapılacak hiçbir şey kalmadı. Bir gün huzuruna beni çağırdı ve şunları söyledi ‘Paşam sende Ankara’ya git yapacak hiçbir şey kalmadı burada, oradaki arkadaşlara selamımı söyle. Mustafa Kemal’e de ki konuştuğumuz gibi devam etsin.’ ardından Fevzi Çakmak Mustafa Kemal’e dönerek ‘ Paşam senin hakkında çıkan idam fermanını açıklamama gerek var mı?’ bunun üzerine Mustafa Kemal ayağa kalkıyor ve şunları söylüyor ‘Paşam açıklamanıza gerek yok, gözümün önünde imzaladığını görsem de hayra yorarım çünkü biz onunla o kadar bağlayıcı konuşma yaptık.’ Fevzi Çakmak şunları ifade ediyor ‘Arkadaşları da aydınlatayım o zaman. Arkadaşlar Yunanlılar geldi, İngiliz Başkomutan Harington geldi ve dediler ki bak padişah Mustafa Kemal hakkında idam fermanını imzalamazsan İstanbul sınırında bekleyen 50.000 yunan eşkiyası var onları salacağım ve İstanbul’da bütün Türk ve Müslümanlara zulüm edecekler, bütün kadınlara tecavüz edecekler ya imzala ya da sabırsızlıkla bekleyen 50.000 yunan eşkiyasını İstanbul’a sokalım. Bunun üzerine Sultan Vahdettin biz paşayla anlaşmıştık bu geçersizdir der ve imzayı atar.’
Gelelim bir başka konuya Mustafa Kemal kendi eseri olan Nutuk’ta Sultan Vahdettin Han hakkında ‘Soysuzlaşmış yaratık’ ifadesi kullanıyor. Şimdiye kadar anlattıklarımla bu da çok çelişmektedir. Arkadaşlar Milli Mücadelenin başından beri Sultan Vahdettin Mustafa Kemal’e çok güvenmiş ve neredeyse padişahlık yetkileri kadar yetki vererek Samsun’a yollamıştır ve sadece yollamakla da bitmemiş sonrasında her türlü yardımı da eksik etmemiştir. Mustafa Kemal’de bu güveni boşa çıkarmamış vatanı ve milleti için elinden geleni yapmıştır ve aralarında hiçbir sıkıntı olmamıştır. Bunları zaten yukarıda belirttim. Ama herkesin bildiği üzere Mustafa Kemal Cumhuriyetçi bir düşünceye sahiptir yani benimsediği düşünce Saltanata zıt bir düşüncedir. Eğer Mustafa Kemal eseri Nutuk’ta Sultan Vahdettin hakkında güzel bir şeyler yazsaydı millet şunları söylemez miydi: ‘eee Mustafa Kemal Vahdettin’e övgü dolu sözleri dile getiriyor, milli mücadelede hep desteklediğini ve güvendiğini söylüyor ama ona karşı gelerek sultanın benimsediği sistemi yıkıyor ve kendi desteklediği sistemi getiriyor.’ Ama bir de Mustafa Kemal Vahdettin hakkında kötü yorumlar yapsa ve öyle sistemi değiştirse kimse bu duruma şaşırmaz. Kısacası kim olursa olsun eğer bir devlete yeni bir sistem getirmek istiyorsa eskiyi kötülemesi gerekiyor. Şimdi çoğu kişinin HAİN diye belirttiği Sultan Vahdettin bakın giderken ne yapmış: Önceleri, maaşlar bugün olduğu gibi her ayın on beşinde değil, ayın başında yani birinde alınırmış. Sultan Vahdettin Han da yurttan ayrıldığı 1922 senesinin Kasım ayının maaşını ayın birinde almış ve 17. gününün sabahı ülkeyi terk etmiş. İşte o 1922 senesinin 16 Kasım gecesi Hazine Kethüdası Refik Bey’i çağırtıp; “…Anlaşıldı biz bu ay yarım çalışacağız. 13 gün bu millete padişahlık yapamayacağız. Benim maaşımın 13 günlüğü ne kadar yapıyor?” diye sorar. Refik Bey, Sultan’ın maaşının 13 günlük tutarını hesaplayıp bildiriyor. Sultan da bu miktarı cebinden geri veriyor. Etrafındakiler tarafından, maaşını teslim etmemesi noktasında şiddetli ihtar ve uyarılara muhatap olmuşsa da, bunları dikkate almıyor. Şimdi Sultan Vahdettin’e HAİN damgası vuranlara sesleniyorum, bir insan hain olsa paranın hepsini alıp gitmez mi?
Peki Sultan Vahdettin’in ölümünden sonra Mustafa Kemal nasıl tepki vermiştir. Hamdullah Suphi Tanrıöver’in anlattığına göre, Mustafa Kemal haberi işitince ; “Vah vah! Allah rahmet eylesin. Bir tarih kapandı. Kim isterdi ki böyle olmasını. Çok namuslu bir adam öldü. İsteseydi Topkapı Sarayı’nın bütün hazinesini götürür ve öyle bir ordu kurup geri dönerdi ki…” demiştir. Okuduklarınızdan da görüldüğü üzere çoğu örneği Mustafa Kemal üzerinden verdim çünkü Milli Mücadele de Mustafa Kemal kahraman Sultan Vahdettin ise vatan haini ilan ediliyor ama tarihi biraz araştırdığımızda görüyoruz ki Mustafa Kemal’in kahraman olmasının arkasında Sultan Vahdettin vardır. Bu anlattıklarımın bir bir kaynağını yazımın sonunda belirteceğim çünkü yazıma başlarken de belirttiğim üzere ben haksız yere birinin üzerine iftira atmaktan korkarım. Belki ben kaynakları belirttiğim halde benim anlattıklarıma inanmayacak birileri olabilir, onlara ben artık bir şey diyemem. Yazıma İmam Şafi’nin bir sözü ile son vermek istiyorum:
“Bir delil ile 40 alimi yendim; ama 40 delil ile bir cahili yenemedim.”
Kaynaklar
-Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Cerideleri Cilt 1 sayfa 23-27
-Lütfi Simavi ‘Osmanlı Sarayında Gördüklerim’
-Kadir Mısıroğlu, Mazlum Padişah Vahdettin, sf; 334
-Falih Rıfkı Atay, Mustafa Kemal’in Ağzından Vahdettin
-İlhan Bardakçı, Vahdettin’den Mustafa Kemal’e, 3.baskı, sayfa; 140-141
Yazar : Mehmet Emin Köse
Sitemizin Sağ Alt Köşesinde Yer Alan Bildirim Tuşuna Basarak Yazılarımızı İlk Siz Görebilirsiniz !!!!