Yüce Allah’ın bizlere hediye ettiği, her dakikasını bereketlendirdiği, dualarımızı boş çevirmediği üç ayların göz bebeği olan Ramazan ayı hoş geldi, sefa geldi.
Bu kutlu ay, Türk kültürüyle harmanlanınca da, yüzyıllardır süren ve değişmeyen güzellikleri meydana getirdi.
623 sene hüküm süren, tüm dünyaya diz çöktüren Osmanlı Devleti’nde bakalım Ramazan ayını nasıl geçiriyordu.
Osmanlı’nın en güzel geleneklerinden biri şüphesiz Zimem defteridir. Bizlere birçok şey öğütleyen kıymetli bir gelenektir.
Yardımlaşma ve güzel ahlak bizlere atalarımızdan kalmış bir mirastır.
Zimem defteri yani bugünkü adıyla veresiye defteri, bakkal manav gibi dükkanlarda bulunur ve zengin kimseler buralara gelerek, defterin başından, ortasından ve sonundan rastgele sayfaları koparır ‘’silin borçlarını, Allah kabul etsin’’ derlerdi. Böylelikle borcu olan borcunu kimin ödediğini, borcu ödeyen de kimin borcunu ödediğini bilmezdi.
Meydanlardaki çeşmelere ve sebillere su yerine şerbet doldurulurdu. Tüm Ramazan boyunca da çeşmelerden şerbet akardı.
Ramazan şerbetinde ise genellikle Demirhindi kullanılıyordu. Sebebi ise Demirhindinin harareti alması, susuzluğu gidermesiydi. Böylelikle oruçluyken rahat bir gün geçirmeye vesile olurdu.
Bu mübarek ay, Osmanlı’da festival havasıyla geçerdi. Sahur vaktine kadar Karagöz, meddah, ortaoyunu gibi programlar yapılır, sahura doğru da ortaya çıkan davul ve mâni geleneği Ramazan ayı boyunca devam ederdi.
Ramazan davulcuları tokmakları davullarına vurmadan önce geçtiği sokağın camlarına bakardı. Eğer camda sarı çiçek varsa orada davulunu çalmazdı. Sarı çiçeğin manası ise ‘’bu evde hasta var, bu sokakta ses yapmayın’’ idi.
Osmanlı halkı, eşine dostuna iftar vermeyi büyük bir ibadet olarak görür, misafir ağırlamak için adeta çırpınırdı. Ramazan ayı boyunca, iftar vakitlerinde evlerin kapıları açık tutulur, yolda kalan ve ihtiyacı olan herkes istediği eve girer, iftar sofrasına misafir olurdu. Bunun için tanıdık olmaya gerek yoktu, iftar için gelenin kim olduğu asla sorulmazdı.
İftar sofraları da iki aşamalıydı. İlk aşamaya ‘’iftariye’’ denilir, oruç zemzem ile açılır daha sonrasında hurma, zeytin ve iftariyelikler yenilirdi. Akşam namazından sonra ise ikinci aşamaya geçilerek iftar yemekleri yenilirdi.
Köşk veya konaklara davet edilen misafirlerin yanına fakir halk için de sofralar hazırlanırdı. Tanrı misafiri denilen davetsiz misafirler de geri çevrilmeden sofralara buyur edilirdi.
Fakir kimselere konak sahibinin cömertliğine göre altın ya da gümüş akçeler, kadife keseler içinde hediye edilirdi. Buna da ‘’Diş Kirası’’ denirdi. Amacı ise konak sahibinin fakir kişilerin gönlünü hoş edip dualarını almak, sevap kazanmaktı.
İftar çorbaları genellikle et veya tavuk suyuyla hazırlanan düğün, mercimek ve pirinç çorbalarıydı. Tavuk, balık ve ‘’soğanlı yumurta’’ da en sık tercih edilen iftar mönüsüydü. Tavuk ve balık yemeklerinde muhakkak tarçın kullanılırdı. Ana yemeğin ardından da köz ateşinde, bakır cezvelerde yapılan Türk kahvesiyle yemek faslı sona ererdi.
(Osmanlı saray mutfağının en önemli Ramazan başlangıç yemeği de ‘’soğanlı yumurta’’ idi.)
(Tekne orucu, âlimlerin küçük yaştaki çocukları oruca alıştırmak için önerdikleri tekniye orucuna dayanır. Tam gün oruç tutamayacak çocuklara öğle vakti oruçları açtırılırdı. İlk defa oruç tutacak çocuklara hediye verilirdi.)
Osmanlı sarayı ise Ramazan ayını aynı titizlik ve özenle karşılardı. Haftalar öncesinden temizliklere başlanır, kiler-i hümayundan bütün dairelere büyük sürahiler içerisinde türlü şuruplar birçok iftariyelikler getirilirdi.
Sarayın harem dairesi Ramazan ayında adeta camii haline girer, herkes ibadetle vakit geçirirdi. Bütün dairelere seccadeler serilir, imsaka kadar herkes ibadetle meşgul olurdu.
Ramazan’ın ilk gecesi bütün dairelerin sofralarına altın yaldızlı kafesler kurulur, harem ağalarıyla bir imam, iki güzel sesli müezzin gelir ve ilahiler okunur, namazlar kılınırdı. Gece kapılar açılır sahur tablaları girer ve top atılıncaya kadar herkes ayakta olurdu. Öğlen vakti ise her daireye bir hoca gelir, vaaz verirdi.
Akşam iftar takımları hazırlanır, topla beraber ise zemzem-i şerif ile oruç açılır, buzlu limonatalar, şuruplar içilirdi. Sofralar gül, sümbül, karanfil, nergis gibi çiçeklerle süslenir, yemek yenen mekanın güzel kokması için misk, amber, tütsü veya buhurdanlıklar yakılırdı.
( Saray mutfağına menekşe ve şeftali çiçeği de alınıyor, hem demlenip çay olarak içiliyor, tatlı ve reçellere katılıyor hem de yemek ve tatlıları süslemede kullanılıyordu.)
Harem de iftardan sonra buhur suyu ve şerbet ikram etmek belirgin bir kuraldı. İkram eden kişiye ise hediye vermek adetti.
( Valide Sultan’ın Ramazan sofrasında yaz kış fark etmeksizin, her yemeğin sonunda hoşaf içmek adetti. Hoşaf sofraya gümüş kaselerde gelir, hoşaf içmeden sofradan kalkmak ise yemek yeme usulüne aykırı olurdu.)
Saray mutfağında yemekler kadar tatlıda ayrı bir öneme sahiptir. Kadayıf yapımı zor olduğundan ötürü sadece valide sultana ve padişaha yapılırdı. Aynı şekilde zerde tatlısı da sadece sarayda tüketilirdi. Ramazan deyince ilk aklımıza gelen güllaç tatlısı o dönemde de Ramazan ayında tüketilirdi. Baklava ve helva gibi tatlılar da sofralarda yerini alırdı. Ayrıca komposto, hoşaf ve şerbetler bolca tüketilir, sıvı ihtiyacının bu şekilde karşılanması sağlanırdı. Sarayda iftar sofrası buhur suyu ve şerbet ikram edilerek son bulurdu.
Harem halkının bir diğer Ramazan geleneği ise, sarayda özel olarak hazırlanmış olan havuz kenarında oturup dinlenmek ve su sesini dinlemekti.
Osmanlı Devleti mübarek Ramazan ayını işte böyle ağırlardı. Bizlerde Yüce Allah’ın bize hediye ettiği bu kutlu ayı, atalarımızın bizlere emanet ettiği bu güzel geleneklerle devam ettirmeli ve bizden sonraki nesillere aktarmalıyız.
Bu güzel ayda bize inmiş olan Kur’an-ı Kerimi bolca okuyup anlamaya ve en önemlisi yaşamaya çalışmalıyız.
Bu Ramazan, Kur’an-ı Kerimi doğru ve tam yaşamaya başlamamızın vesilesi olsun.
Hayırlı, huzurlu ve bereketli Ramazanlar…
Yazar : Ebrar İnce
Fazilet Medya Ailesi olarak Ramazan Ayınızı en içten dileklerimiz ile kutlarız. Mübаrеk Ramazan аyınа hаs rahmet, bereket ve mаğrifеt ile hеmhаl оlmаnız dilеklеri ile… Hayırlı ramazanlar.