Allah adaleti emreder.¹
Oturma odasında uyuya kalmışım. Rüyamda ‘Kadına şiddete hayır!’ sesleri geliyordu, bir an şaşırdım ve irkildim, gözümü açtığımda haber kanalı açıktı. Haberde bir grup mora boyanmış kadın adalet bakanlığın önünde ‘Kadına şiddete hayır!’, ‘İstanbul sözleşmesine evet!’ diye bağırıyordu. Ellerin de bazı kadın fotoğrafları da vardı. Onları izledim, ne olacaktı ki kendini mora boyanmış kadınlar bir binanın önünde, ellerinde afişler ile bağırıyordu. Çok saf ve temiz gözüküyorlardı. Sonuçta adalet diye bağırıyor ve cinsellik eşitliğini savunuyorlardı.
Bunu gördükten sonra araştırmaya koyuldum: Gerçekten kadına şiddete hayır mı diyorlardı, o kadar saf ve temizler miydi ? araştırdım, araştırdım ve şunu gördüm:
Kadın hakları evrenselliği cümlesini bu evrenselliğin tüm kadınları kapsacağını sanıyordum. İşin garibi bu evrensellik Müslüman kadınları kapsamıyordu. Mesala Irak’ta zorla tacize uğrayan bir kadın yoktu, Suriye’de ki kaçırılan kadınlar yoktu, Filistin’de ki annenin bağrışı hiç yoktu… Arakan, Somali diğer Afrika ve Asya ülkeleri yoktu. Beni en çok üzende Uygur kadınlarının olmamasıydı. Peki bu kadınlar için zorundalar mıydı. Evet zorundaydılar, çünkü evrenselliği ve adaleti savunuyorlardı. Bir paylaşım yapmak zorundalardı, evrensellik: din, dil ve ırk fark ettirmezdi. İsimler değişir ama vahşet değişmezdi.
Araların da duyarlı insanlar da vardı, dikkatimi çekti o insanlar: Irak, Suriye ve Uygur gibi kadınları dile getirmiş fakat bu dile getirmede İslam’a karşı söylemlerde bulunmuşlardı. Yine evrensellik hiçe sayılmıştı. Müslüman insanın kusurunu İslam dinine vurmak hiç uygun bir şey değildi. Örneğin: Avrupa’nın Afrika’ya yaptığı sömürge züllümler, Amerika’nın demokrasi ayağı altında yaptığı soykırımlar bir Hristiyan dini ile nasıl özdeşleştirilemezse, uyuyan Müslümanları, uyumayın, hak için mücadele edin, kadınlar size emanettir diyen İslam ile bağdaşlaştırılamazdı.
İpin ucu biraz değişikti. İçinde kadın hakları koruması yok, bir ayrım vardı. Adalet birleştiren bir kavramdı bunu ayırmaya, ötekileştirmeye veya faşizanlık yapmaya gerek yoktu
Biraz moralim bozulmuştu: ipin ucunu görmüştüm ve bu uç bize dokunan bir uçtu.
Konu biraz beni üzse de araştırmaya devam ettim. Ülkede bir ayrım söz konusuydu, sözleşme ayrımı: Bir grup güzel ülkemin insanı: İstanbul sözleşmesi yaşatır, insan hakları korunmalı diyor. Bir grup güzel ülkemin insanı da: eşcinsel evliliğin onaylanması hiç uygun değildir, biz Müslümanız diyordu.²
Burada şöyle bir dipnot vermek istiyorum: Avrupa 1791 yılından beri kadın hakları ile ilgili sözleşme ve beyannameler sunuyor ama hiçbiri ne durduruyor ne bitiriyor. Kısaca, şu anlaşılabilir ki sözleşmeler hiçbir çağ da işe yaramıyor.³ Günümüzün en büyük örneği Amerika’da 5 kadından biri tecavüze uğruyor!.⁴
Gerildim ve geriye doğru çekildim. Nefes almam lazımdı çünkü bir ayrıştırma, insanların dini hassasiyetlerini göz önüne almama ve İstanbul sözleşme mağdurlarını görmek beni, gerdi. Düşünsenize bir gençsin ve sevdiğin biri ile evleniyorsun ama bir sözleşme yüzünden 8 yıl 4 ay hapis alıyorsun.⁵
Bu hangi insanlığa, hangi adalete ve hangi sözleşme sığar! hiçbirine sığmazdı.
Allah-u Ekber! Allah-u Ekber!
Ezan okunmaya başladı. Ezan ile beraber dua etmenin faziletini biliyordum, ben de dua etmeye başladım. Bu ayrıştırmanın son bulması, mazlum coğrafyaların bu işkencelerine son verilmesi ve en önemlisi insana şiddetin son verilmesi için dua ettim.
Camiye doğru yürüdüm aklımda nasıl düzeltebiliriz, bu ayrıştırmayı nasıl son verebiliriz gibi söylemler kafamda kurcalanıyordu. Düşünürken ezanın Hayyalel Felah kısmı geldi bir an irkildim, irkilme sebebim benim düşüncelere kaybolurken anlamı Haydin kurtuluşa olan Hayyalel Felahın gelmesiydi. kafamın derinlikleri bir anda durdu. Kurtuluş, kurtuluş, cidden kurtuluş neredeydi, bir ezan sesi kurtuluşa nasıl sığabilirdi.
Her beş vakit bize bu haber veriliyor, içimin derinlikleri o Hayyalel felah ile eriyordu. Gönlüm bu ağır dertten bir nebze rahatladı. Cevabı bulmuştum. Çağlar ötesinden gelen İslam da gizliydi.
İslam insan psikolojisini çok iyi bilen bir dindi. Bir vahşetin evrenselliğini iyi biliyor ve bu çözümü kısasta saklıyordu. Her düşünceden insan o vahşeti yapanın dışarı çıkmasını istemez, aynı cezayı almasını canı gönülden isterdi. Soruyorum cevap bu kadar basitken 1791 yılından beri başlayan ve hiç çözülemeyen sözleşmelere kanmak nasıl bir çözümdür veya sadece bir gönül rahatlatmaktan mı ibarettir.³
Gönül rahatlatmak için değil,
Gönülleri rahatlatmak için
İNSANLIĞIN ŞİDDETİNE HAYIR!
Eve gittiğimde daha detaylı bakacaktım baktığım da, Osmanlıda Kadın ile ilgili kendi örfi sözleşmeyi görecek ve Osmanlı hukukun o güzelliğinde kaybolacaktım.
Osmanlı da Kadın Hakları ile ilgili yazıda görüşmek üzere.
Allah Adaleti Emreder.¹
_____________________________________________
1.Nahl Süresi, 90. Ayet/ Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder.
2. İst. Sözleşme 4. Madde/ İstanbul Sözleşmesi’nin 4. maddesi, “Devletler cinsel yönelimi yasal güvence altına alır.
3. 1791/ “Declaration des droits de l’femme et du citoyen” “Yurttaş ve Kadın Hakları Beyannamesidir.”
4. ‘ABD’de her beş kadından biri tecavüze maruz kalıyor.’/ Thomson Reuters Foundation #MeToo araştırması / trust.org
5. Ilke Haber Ajansı.
Yazar : Yusuf Mehmet Yerçe
Keşke bu gerçekleri herkes görebilse.
Okuduklarımın hepsi güzeldi inşaallah hepsi okumaya çalışırım.
Ellerinize sağlık!
eline kalemine sağlık yusuf
Ellerinize yüreğinize sağlık olsun 🌸
Öncelikle size tebrik ediyorum, bu yazıda çok güzel gerçekleri söylediniz bize, genel olarak da İslam’a bakarsak, dünyanın kitabı olduğunu görürüz.Bence bu dünyadaki herhangi bir sorunun çözümü olan Kur’an-ı Kerim, sanki öyleymiş gibi bize geldi hayatın gizemi, yineden güzel yazılarınız okumamızı müsait olduğu için teşekkür ederim Yusuf 🌸
Allah ömrünü bereketlendirsin, çok güzel, ileride ismin ile değil yaptığın işler ile anılacaksın.