İstanbul Sözleşmesi Yaşatır (!)

0

Artan kadın şiddetleri ve cinayetleri, hırsızlıklar, adam öldürmeler, tecavüzler daha birçok olumsuz durum. Düşündünüz mü hiç bunun sebebi ne?

  “Seni öldürsem bile 3 sene hapis yatar çıkarım.” diyerek güç aldıkları bir hukuk sistemimiz var çünkü. 3 sene bir canın karşılığı olabilir mi? Peki ya bir kadını öldüresiye döven bir adamın şartlı tahliye ile serbest bırakılması? Yasalarımız yeterli mi sizce? Ya da İstanbul sözleşmesi?

  9 Ocak Pazar sabahı eşini kahvaltıya çağıran bir kadının ve çocuğunun üzerine eşi tarafından kaynar su döküldü. Kadının vücudundaki şiddetli yanıklara rağmen adam (!) serbest bırakıldı. Eşini ölüm ile tehdit etmeye devam ediyor.

İstanbul Şişli’de kendisinden ayrılmak isteyen kız arkadaşı Tuğba Erçakar’ı darp ettiği için çıkarıldığı mahkemece adli kontrol şartıyla serbest bırakıldıktan sonra olayın gerçekleştiği evin sahibi Ceylan A.’yı da ölümle tehdit ettiği gerekçesiyle tekrar gözaltına alınan Mehmet Hanifi B. çıkarıldığı adliyede adli kontrol talebiyle serbest bırakıldı. İstanbul sözleşmesi hala yürürlükte ama. Hâkim karar verirken sözleşmedeki maddeleri de hesaba katıyor.  

   İstanbul sözleşmesinin asıl amacı kanunlarla eşcinselliği meşrulaştırma, nikâhsız, ailesiz bir toplum oluşturma çabasıdır. Sözleşmeye göre bir çocuk cinsiyetini değiştirmek istediğinde, kendi hemcinsi ile ilişkiye girmek istediğinde ailesi buna karşı çıkamaz. 18 yaşından küçük, severek evlenen bir çift mahkeme kararı ile hapis cezası alırken, 15 yaşındaki çocukların okul arkalarında, arkadaşlarının evinde fuhuş yapmaları özgürlük sayılmaktadır.

  Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği’nin (CİSED) hem internet üzerinden hem de yüz yüze yapılan anket çalışmasının verilerine göre, Türkiye’de erkeklerin yaklaşık yüzde 58’i, kadınların ise yaklaşık yüzde 40’ı evlilikleri süresince en az bir kez olmak üzere evlilik dışı ilişki yaşıyor. İstanbul sözleşmesi ise aile kavramını yok edip nikahsız ilişkileri partner adı altında meşrulaştırarak buna olanak sağlamakta.

   Gerçekten batıdan gelen bir yasanın bizi yaşatabileceğine inanabiliyor musunuz? Batının en gelişmiş ülkelerinden biri olan Fransa da dahi Avrupa İstatistik Ofisi Eurostat’ın rakamlarına göre, her yıl yaklaşık 200 bin kadının şiddet mağduru olduğu ifade ediliyor. Fransa’da bir yılda 601 kadın öldürülürken aynı dönemde Almanya’da 380, İngiltere’de 227, İspanya’da 113 kadın, erkek cinayetiyle katledildi. İngiltere’de bir yılda tacize uğrayan kadın sayısı 46 bin 465 olurken, Almanya 24 bin 702, Fransa 21 bin 177 ve İsveç 10 bin 162 kadının tacize uğradığı ülkeler olarak raporda yer aldı. Şeriat ile yönetilen Osmanlıda ise kadın hakları 95 milyonu aşan belge ve 400 bine yakın defter koleksiyonuyla korunuyordu.

  Osmanlıda kadın verilen değeri gösteren bir belge kadına kötü söz söyleyen bir kişinin cezalandırılmasını içeriyor. Buna göre, 1851’de Enderun-ı Hümayun Hazinesi Kethüdasının adamlarından Seyyid Halil’in hanımına uygunsuz sözler söyleyen Ürgüp Kazası’na bağlı Tamsa Köyü sakinlerinden İbişoğlu İbrahim hakkında gereken yasal işlemin yapılması yönünde Niğde Kaymakamlığına verilen dilekçe ve karar sureti de arşive kaydedilmiştir. (AA)

   Osmanlı Devleti, Hanımına kötü söz söylediği için adamı hâkim karşısına çıkarıyor ve ceza veriyor. Bu gün hangi devlette böyle bir yasa var? Hangi öve öve bitiremediğimiz batılı ülke kadın haklarına bu şekilde sahip çıkıyor? Dertleri gerçekten kadın hakları mı? Yoksa kadın hakları adı arkasına gizlenmiş farklı emeller mi?

 Batının kanunları kendine dahi fayda sağlayamazken nasıl bize fayda sağlamasını bekleyebiliriz? İstanbul sözleşmesi madem yaşatıyor, neden İstanbul sözleşmesini getiren batıda kadınlar yaşayamıyor? Samimi bir şekilde cevaplayın lütfen.

  “Kadınlar size Allah’ın emanetidir” diyen İslam’ın yasalarını kabul etmek yerine, Aileyi yıkmak için elinden geleni yapan İstanbul sözleşmesini kabul ettiğimiz için kadın cinayetlerinin önüne geçemiyoruz.

  Peki, nerede hata yaptık? Toplumumuzun gün geçtikçe bir bataklığın dibine doğru çekilmesindeki asıl sebep ne?

  Çöküşümüzün asıl sebebi 1600 yıllık geçmişimizi, maneviyatımızı yok sayarak daha 300 yıl önce tarih sahnesinde boy göstermeye başlayan, Müslüman âlimlerin kitaplarını tercüme ederek sanayi devrimi yapan Avrupa’ya benzememiz. Tekrardan özümüze dönmeliyiz. Suçlunun cezasız kalmadığı, bizi bizden daha iyi tanıyan ve bilenin nizamı ile yasaların hazırlandığı bir devlette yaşamalıyız. Caninin serbest bırakıldığı, yaşatmaktan daha çok öldüren kanunlardan bir fayda gelmeyeceğini anlayıp, bizi yaratanın emrettiği gibi kısasta hayat olduğunu, bizi yaşatacağını anlamalıyız. “Seni öldürür, 3 sene yatar çıkarım.” diyerek yasalara güvenemeyip, “Seni öldürürsem bende ölürüm.” Diyerek yasalardan korkan, cinayet ve şiddete tevessül ve teşvik ettirmeyen bir yasanın bizi kurtarabileceğine inanmalıyız.

  Ezbere dayalı bir sistemden, Ahlakı düzgün olmayanın sınıf geçemeyeceği bir sisteme dönmeliyiz. Evvela nebevi eğitimi alıp, büyüklerine nasıl davranması gerektiğini, toplumda ve ailede nasıl davranması gerektiğini, şiddet ve zorbalıkla hiçbir şeyin çözülemeyeceğini öğrenip, başkalarının fikrine saygı duyabilecek kadar ahlaki olgunluğa ulaştıktan sonra akli ilimlere yönlendiren bir eğitim sistemine geçmeliyiz. Diploma değil, “İNSAN” yetiştirmeliyiz.

  Bir ülke istediği kadar üretsin, koca koca fabrikaları olsun, zengin olsun; eğer ki çarşısında esnaf ticaretine haksız kazanç karıştırıyorsa, bir kadın sokakta özgürce, korkmadan dolaşamıyorsa, öğrenciler okullardan devlet ve din düşmanı olarak çıkıyorsa bir sorun var demektir. İlimde, fikirde ve toplumda tekrardan özümüze dönmemiz gerekiyor.


Yazar : Muhammed Eren Yıldız

Sitemizin Sağ Alt Köşesinde Yer Alan Bildirim Tuşuna Basarak Yazılarımızı İlk Siz Görebilirsiniz !!!!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen İsminizi Girin