Medresenin havası bugün bir hüzünlü. İçeriye girenler hemen havayı fark ediyor, hissediyor, bilinmez bir sessizliğe gönüllü oluyorlar. Kimse sebebini sormadan oturuyor bir yere. Dersin başlamasına biraz var. Sessizliği bir inilti daha da kuvvetleştiriyor.
Kapıdan giren herkes havayı hüzne çevireni görmüş lakin sebebini bilmeden, vardır bir karşılığı bu halin deyip oturmuşlar.
Ders başladı bitti. Konu insan, acz, fakr, ubudiyet…
Bu başlıklar altında işlendi, herkes kendi nefsinin payını aldı, sustular, aynı hale ülfet peyda edeceklerdi ki iniltinin sahibi daha da derin sessizlik ile yineledi kendini. Hava artık hüznü kaldıramayacak kıvama geldiğinde usulca, ağır bir yük taşıyormuş gibi mecalsiz ilişti yakınıma bir güzel hanımcık.
Derdi var belli, kaldıramıyor artık o da belli. Lakin üzerinde taşıdığı manevi havanın farkında değil. Güzel bir hale düşmüş, derdi devadır kendisine onu bilmiyor. Çare ister gibi gözlerini dikmiş bana.
Güzelce bir nefes aldı, rahatlamadı ama dili çözüldü, başladı kurtuluşa ermeye…
-Artık bir şeyleri değiştirmek büyük bir kuvvet gerektirir oldu. Yaşanmışlar, yaşananlar, yaşamakta olanlar ve yaşanacaklar… Ağır bir yük. Sabrın beli kırılmış, akıl hüsrana uğramış. Ruh yorgun…
– Anlıyor musun? Dedi derin bir iç çekişle.
– Hocam anlıyor musun? Ben daha önce hiç bu kadar yorgun ve çaresiz olmamıştım. İlk defa insan gibi hissediyorum. İlk defa aciz ve fakir. İlk defa kuvvetsiz ve noksan, ihtiyarım kısa, vücudum bozulmaya müsait, fani damgası üstümde….
İlk defa hiç olmuş kendimi bulmuşum.
Bundan sonra hangi mertebeye, hangi makama rücu edeceğim, dedi…
Gözleri hep uzakta sonsuz çekiyor. Derin derin iç çekiyor.
Kayıp mı yoksa kendisini mi bulmuş ikilemi içinde, belli ki büyük bir karmaşaya hapsolmuş. Ve zahirde görünenin aynısını yaşıyor.
Dünya ilk defa asıl yüzü göstermiş, zindanlığını belli etmiş. Ruhunun nefessiz kalışını keşfetmiş.
Büyük bir merhaleden geçmiş. Kabz hali büyük bir ateş yakmış aleminde. Nar ‘ben’ i yakmış. Nura kalbedecek belli. Kimse ona kendisini keşfetmenin zor olacağından bahsetmemiş. Bu kadar yıpranması bundan anlıyorum.
Karşımda iki büklüm, çocuk gibi oturmuş. Çaresizliğini gayet tabi okuyorum her halinden.
Ona söyleyecek o kadar şey geçiyor aklımdan. Sayfalar, düzine olacak cümleler bir bir sıralanırken kafamda, gözlerinin içine bakıyorum :
– Bundan sonraki mertebe kardeşim Ubudiyettir. Mübarek olsun, gözün aydın…
Yazar : Nurten Öztürk