Diyar nedir? Diyar neresidir? Biz neredeyiz? Bu sorular bizim mevcut konumumuzu belirleyebilir lakin asıl belirlenmesi gereken asli diyarımızın neresi olduğudur. Her saniye geleniyle gideniyle bir dünya sahnesi karşımızda dikiliyor. Gelenin eli boş geldiği, gidenin elle tutulur hiçbir şey götüremediği, bazılarının zarar verdiği ve yalnızca kefen ziyan ettiği gözle görülür bir gerçek. Yalnız ve bir başına terk ediş. Bize ait olmadığını en derinlerimizde hissettiğimiz bir mekan ve zaman içerisinde hapsolmuşuz. Peki nedir gerçek zaman ve mekan.
İnsan doğduğu zaman öleceğini tescillemiştir. Konuk olarak geldiği bedende ve mekan da hayat süren insan kendine ayrılan süre içerisinde kendine biçtiği rolü oynamaktadır. Bu süre zarfında hakiki âlemi ve hakikati arayış çabası onun bu misafirlikten çıkıp gerçek bir ev sahipliğine gidişine vesile olabilmektedir. O zaman soralım. Ey garib bülbül diyârın nerdedir? Bir haber ver gül bahçesi nerdedir?
Bu soru neticesine ait olduğu yeri bilmeye ve bulmaya yönelen insan, fani bedenden uzaklaşıp ruhunu keşfetmeye başlar. Bu sebeple de en öncelikli ve büyük çabası ruhunu ona vereni, ona o ruhu üfleyeni arama, anlama ve hissetme serüvenine girer. O zaman tekrar sorar. Sen bu ilde kimseye yâr olmadın, Var senin elbette yârin nerdedir?
Hakka âşık olan hakikat erinin işi daim sevgilisinin ismini anarak feryat etmektir. Çünkü ona kavuşma isteği kulda dayanılmaz acılara ve feryatlara dönüşür. Kişi sevdiğini anarak ona yaklaşmaya çalışır. Ve der ki: Arttı günden güne feryâdın senin, Âdetin âh ve efgân oldu senin
Bu serüven zorluklarla ve çilelerle geçer. Bu geçiş terbiyeye yöneliktir. Lakin kişiyi terbiyeye götüren en güzel işlerden biri örnekliktir. Kişi bu süreçlerden geçmiş ve bunun üstadı olanın marifetinden ahzetmeye çalışır. İnsanı Kamil’in özü Hz.Muhammed (s.a.s) tir. Çünkü o bizlere Hakkı yansıtan sırlı bir aynadır. O zaman der ki: Aşk içinde kimdir üstâdın senin, Bu senin sabır ve karârın nerdedir?
“Lâ rahate fid dunya” Dünya rahat yeri değildir. Dünyayı sevenler onun rahatlığına aldanıp, esas araması ve bulması gerekli olan şeyi yani hakkın zati varlığını aramazlar. Bu yüzden bu kesret onları oyalar ve bu rahat içerisinde dünyadan göçerler. Bu yüzdendir ki Hak âşıkları dünyanın bu rahatı yerine mihneti seçmiş ve gerçek rahata kavuşmuşlardır. Dilleri demiş ki: Bir dostun mu yok aceb hasrettesin, Rahatı terk eyledin mihnettesin
Her şeyin bittiği gibi bu yazıda bu kadar ile sona erer. Fani olanla değil baki olanla meşgul olmak duasıyla. Hazreti Pir Niyazi Mısri (k.s.)’ye Fatiha…
Emir Sivri
Ruh’a gerçeği hatırlatan varlığından haberdar eden bir yazı olmuş kaleminiz daima hak ile içerü olsun.