Medeniyetler, varlık tasavvuru üzerine kurulur. Evvela bireyden topluma, toplumdan devlete, devletten de medeniyete dönüşür. Bu yüzyılların birikimidir. Devletler yıkılır, hükümetler değişir lakin medeniyet fertler üzerinden devam eder. Medeniyet ise insanı insan yapan, diğer dünya görüşlerinden ayıran kimliğidir. Milletleri ve devletleri birbirinden ayıran turnusol kağıdıdır. Bu sebeple bir Müslüman Kudüs’te, Mekke’de, Doğu Türkistan’da yabancılık çekmezken, yanı başındaki bir Avrupa ülkesinde yabancılık hisseder..
Örneğin batı bilimi; güce, üstünlüğe dönüştürmek için araştırmalar yapar, okullar kurar. Suyun kaldırma kuvvetini sudan faydalanabilmek için araştırır. Uzayı, madencilik ve yaşayabilmek için kullanabileceği yeni bir gezegen bulabilmek için kullanır. Kısacası bilim eşittir dünyalık menfaattir.
İslam Medeniyetinde ise bilimin asıl gayesi Hakkın, yani Allah’ın arayışıdır. Yaratılandan Yaratanın gücünü idrak ve müşahede etmektir. Zerre-i Mahlukat da Yaratıcının sıfatlarını temaşa etme, İlme’l Yakin olan imanı, Hakka’l Yakin hale getirme çabasıdır.
Bizi biz yapan medeniyetimizin varlık tasavvuru işte budur. Her şey, O’na vasıl olmak, tanımak içindir. Dünyalık menfaat ikinci sırada yer alır. Fayda sağlamayacak, hakka vasıl etmeyecek, güzelleştirmeyecek her bilgi değersiz ve tehlikelidir.
Lakin günümüzde batının medeniyet propagandalarına kapılmış durumdayız. Bizi biz yapan değerlerimizi terk etmiş, yüzyıllarca İslam medeniyetini yıkma planları yapan Batı medeniyetinin varlık tasavvurunu benimsemiş haldeyiz. Hatta öyle ki, on yıllarca okuduğumuz okul dahi sadece daha yüksek maaşlı bir işe girebilme aracı haline gelmiş durumda günümüzde. 100 yıldır ülkemizde uygulanan bu kadar ayrıntılı hale getirilmiş batı eğitim sistemi kaç tane Harezmi, Cezeri, Heysem, Hayyan yetiştirebildi? Çünkü niyetimiz, varlık tasavvurumuz değişti. Bizi biz yapan değerlerimizi terk ettik..
Muhammed Eren Yıldız
23.04.2023 12.58
Gebze
medeniyet tasavvurunu kısa ve öz şekilde yazılan güzel bir yazı olmuş. tebrik ederim